BİTKİDEN Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Akdağ:
“Toplum Sağlığı için BİTKİDEN Dönüşüm”
Antoine-Laurent de Lavoisier bir dönüşüm devrimi kahramanıdır. Yüzyıllar boyunca “simya” adı altında sürdürülen çalışmaların, bugünkü anlamda, kimya bilimine dönüşmesine liderlik eden bir bilim insanıdır.
Lavoisier’in söylediği gibi; “Hiçbir şey yoktan var olmaz, ama her şey dönüşür”. Dönüşüm de geçmişin izlerinden yapılan çıkarımlar ışığında bugünün ihtiyaçlarının şekillenmesiyle meydana gelir. İçinde bulunduğumuz çağda, iklim krizi, gıda krizi, sürdürülebilirlik, hayvan refahı, gıda güvencesi gibi birçok kritik konudaki ihtiyaçlar hem insanların hem gezegenimizin iyiliği için dönüşümün odağına bitkisel gıdaları koymamız gerektiğini net bir şekilde gözler önüne seriyor. Biz de BİTKİDEN olarak sürdürülebilir bir dünya için gıda sistemindeki dönüşümün tohumlarını ekmek üzere yola çıktık. Amacımız bilimin işaret ettiği gibi bitki bazlı gıdaları sürdürülebilir ve bilimsel bir yaklaşımla gıda sistemi dönüşümünün odağına yerleşmesini sağlamak.
Gıdalar ile insan sağlığı ve çevresel sürdürülebilirlik arasında çok kritik bir bağlantı olduğuna dair önemli bilimsel kanıtlar bulunuyor. Ancak, sağlıklı beslenme ve sürdürülebilir gıda üretimi için küresel olarak kabul görmüş bilimsel hedeflerin olmaması, bugüne kadar küresel gıda sistemini dönüştürmek için büyük ölçekli ve koordineli çabaların ortaya konulmamasına neden oldu. İşte bu kritik ihtiyacı gidermek için EAT-Lancet Komisyonu, insan sağlığı, tarım, siyasi bilimler ve çevresel sürdürülebilirlik dâhil olmak üzere çeşitli disiplinlerden 16 ülkeden 37 önde gelen bilim insanını, sağlıklı diyetler ve sürdürülebilir gıda üretimi için küresel bilimsel hedefler geliştirmek üzere bir araya getirdi. Bu, tüm insanlar ve gezegen için geçerli olan gıda sistemine yönelik evrensel bilimsel hedefleri belirleme girişiminin ilk örneği. EAT-Lancet’in ortaya koyduğu bilimsel sonuç net: insanların sağlığı ve sürdürülebilir bir dünya için gıda sistemi bitkisel gıdaları merkeze alarak dönüşmeli.
Bitkisel gıdalar odağında dönüşüm, sağlığın çok daha ötesinde doğaya, hayvanların yaşamına, insan ve gezegenin sağlığına kadar pek çok alanda hayatın dengesini yeniden kuracak, sürdürülebilir yaşamın belirleyicilerinden. Bugün artık yeniden dengemizi bulmamız gereken bir çağdayız, çünkü dengemiz fena halde bozulmuş durumda. Bir yanda iki milyardan fazla insan obez veya aşırı kiloluyken, diğer yandan 850 milyona yakın insan açlıkla yüzleşiyor. 2050’de yaklaşık 10 milyar olması beklenen nüfusu doyurmak için daha fazla üretmeye ihtiyacımız var. Fakat bu şekilde devam edersek ekolojik dengenin bozulmasıyla yaşanabilir alanlar insanlar ve hayvanlar için yüzde 30 oranında azalacak. Hem üretim hem de tüketim açısından gıdalarımızla dengesiz bir ilişkimiz var; hâlbuki çözüm de gıdada…
“Yeryüzünde insan sağlığını ve çevresel sürdürülebilirliği optimize etmek için en güçlü kaldıraç gıdadır.”
EAT-Lancet’e göre, “gıda”, yeryüzünde insan sağlığını ve çevresel sürdürülebilirliği optimize etmek için en güçlü kaldıraç. Ancak, bugünkü haliyle hem insanlar hem de gezegen için tehdit oluşturuyor. Mevcut küresel gıda üretimi, iklim istikrarını ve ekosistem direncini tehdit ediyor. Hatta çevresel bozulmanın ve gezegensel sınırların aşılmasının en büyük nedeni. Gezegensel sınırlar, insan faaliyetlerinin dünya sistemi üzerindeki etkilerinin sınırlarını tanımlayan bir çerçeve. Bu sınırlar ihlal edilirse, çevre artık kendini düzenleyemeyebilir. Tüm bunları bir araya getirdiğinizde sonucun vahim olduğunu göreceksiniz. Küresel gıda sisteminin acil olarak köklü bir dönüşüme ihtiyacı var. Aksi takdirde bugünün çocukları, ciddi şekilde bozulmuş bir gezegeni ve nüfusun büyük bir kısmının kötü beslenme ve önlenebilir hastalıklardan giderek daha fazla mustarip olacağı bir dünyayı miras alacak.
Yeni nesil, ‘yeni nesil yaklaşımlar’ bekliyor
Günümüzde, gıda üretimi ve tüketimi konusunda önemli bir paradigma değişimi yaşanıyor. Z ve Y kuşaklarının bitkisel gıdalara olan ilgisi artıyor, ama bu daha sadece bir başlangıç. Bitkisel gıdalara yönelik artan ilgi, gıda üreticileri için de yeni fırsatlar ve zorluklar yaratıyor. Sürdürülebilirlik ve hayvan refahı gibi konularda daha bilinçli olan bu nesiller, gıda sektörünün geleceğini şekillendiriyor.
Önümüzdeki yıllarda, bitki bazlı et ve süt ürünleri alternatiflerinin daha uygun fiyatlı ve çekici hale gelmesi bekleniyor. Bu, bitkisel gıdaların ön plana çıktığı ve sürdürülebilir gıda üretimine büyük katkı sağlayacak bir dönüşüm olacak. Ünlülerin desteklediği çeşitli kampanyalar ve hükümetlerin bitkisel tarıma sübvansiyon uygulaması, bu dönüşümü hızlandıracak.
Gastronomi dünyasında da bitkisel bazlı gıdaların yükselişi dikkat çekici. Bugün artık giderek artan bitkisel girişimler ve menü örnekleriyle karşılaşıyoruz. Örneğin, ünlü Michelin yıldızlı restoran Eleven Park Madison, iki yıl önce menülerinden tüm et yemeklerini çıkarmak için öncü olacak bir adım attı. Ayrıca, Cambridge Üniversitesi, kampüsünde kırmızı et servisini durdurarak emisyonlarını yüzde 33 azalttığını duyurdu. Helsinki gibi şehirler, seminerlerde, personel toplantılarında ve diğer etkinliklerde et servisini durdurma sözü verdi. Epicurious adlı yemek internet sitesinde artık kırmızı et kullanan tarifler bulamazsınız. Hollanda'nın Haarlem şehri, 2024'ten itibaren kamusal alanlardan tüm et reklamlarını yasaklayan ilk şehir olacak ve en radikal adımı atacak. Haarlem Belediye Meclisi Üyesi Ziggy Klazes, “İnsanlara iklim krizinden bahsederken, onları bu krizin bir parçası olan ürünleri almaya teşvik edemezsiniz” diyor.
Bitkisel ağırlıklı beslenmenin sadece yeni bir diyet yaklaşımı olmadığının, aynı zamanda sürdürülebilir bir yaşam biçimi ve etik bir tercih olduğunun farkına varmalıyız. Bu hayvansal gıdaları dışlayan değil, aksine birleştirici, iyileştirici ve özümüze dönmekle ilişkili bir yaklaşım. Bu dönüşüm bereketli topraklarımızı ve kadim bilgileri, bilim ve inovasyonla harmanlayarak, dengede bir hayat için sürdürülebilir bir beslenmeye yönelik gıda çeşitliliği ve uygulamalarını teşvik etmenin anahtarı. Sağlık bilinci, hayvan hakları, çevresel etki ve yenilikçi ürünlerin geliştirilmesi gibi faktörler, toplumun bitkisel gıdalara yönelmesini hızlandıracak.
- yüzyılın cahillerinden olmayalım
Geleceğe ışık tutan ünlü fütürist Alvin Toffler’ın zihinlere kazınması gereken bir sözü var: “21. yüzyılın cahilleri, okuma yazma bilmeyenler değil; yanlış öğrendiklerini unutamayan, yeniden öğrenmeye, değişime ve dönüşüme açık olmayanlar olacaktır.”
Bizler değişim ve dönüşüm çağındayız. Bu dönüşüme direnmek sürdürülebilir bir geleceğe meydan okumak anlamına geliyor. Zaman eski bildiklerimizi unutup, yeniden öğrenme, öğrendiklerimizle dönüşüme yelken açma zamanı. Bu dönüşüm küresel bir rüzgâr, buna kimse karşı koyamayacak. Bizim ise Türkiye olarak bitki çeşitliliği, endemik bitki türlerindeki üstün konumumuz, bereketli topraklarımızla bu rüzgârda yelkenini dolduranlardan ziyade, rüzgâra yön verenlerden olmamız gerekiyor. Unutmayın; gıda, 21. yüzyılın belirleyici meselesi olacak.
Sonuç olarak, bitkisel gıdaların geleceği sadece parlak değil, aynı zamanda kaçınılmaz bir zorunluluktur. Bu dönüşüm, sürdürülebilirlik, sağlık ve etik değerler etrafında şekillenen bir diyet değişikliği olmasının yanı sıra toplumsal ve çevresel bilincin göstergesi olan bir gıda devrimidir. Bugün, dünyamızı daha yaşanabilir ve adil bir yer haline getirmek için önemli bir adım atıyoruz. Bu, sadece çevresel bir mesele veya sağlık sorunu değil, aynı zamanda etik bir tercih ve toplumsal sorumluluk meselesidir.
Bu dönüşüm, her bireyin, toplumun ve hükümetin ortak çabasıyla gerçekleşebilir. Tüketiciler olarak sağlıklı ve sürdürülebilir gıda seçimleri yapmak, üreticiler olarak daha çevreci üretim yöntemleri benimsemek ve politika yapıcılar olarak bu değişimi destekleyen politikalar geliştirmek; hepsi bu dönüşümün temel direkleridir. Bu dönüşümde sektör temsilcisi olarak Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri Federasyonu’na da (TGDF) önemli rol düşüyor.
Bu dönüşüm, aynı zamanda ekonomik bir fırsat. Yenilikçi bitkisel gıda ürünleri, yeni iş alanları yaratacak ve ekonomileri canlandıracaktır. Yeni tarım teknolojileri ve sürdürülebilir üretim yöntemleri, gıda güvenliğini artıracak ve dünya çapında milyonlarca insana daha iyi beslenme imkânları sağlayacaktır. Bu hem mevcut neslin ihtiyaçlarını karşılayacak hem de gelecek nesillerin sürdürülebilir bir geleceğe sahip olmasını sağlayacak.
Bu dönüşümü gerçekleştirmek için bilgi ve farkındalığın yayılması, eğitim ve bilinçlendirme kampanyaları ve özellikle genç nesiller arasında bu konulara yönelik duyarlılığın arttırılması gerekiyor. Bu süreçte, her birimizin küçük değişiklikler yaparak, büyük bir etki yaratabileceğini unutmamalıyız. Bitkisel gıdaların artan popülaritesi dünya genelindeki mutfaklara yansıyacak ve geleneksel tatları yeniden şekillendirecek bir gastronomi devrimini tetikleyecektir.
Özetle; bitkisel gıdaların merkeze alındığı bu dönüşüm, sadece bir diyet trendi değil, aynı zamanda gezegenimizin ve insanlığın geleceği için kritik bir yol ayrımı. Bu, her birimizin kararları ve eylemleriyle şekillenecek bir yolculuktur. Bu yolculukta hem sağlıklı bir yaşam tarzı benimseyecek hem de gezegenimizi koruyacak ve gelecek nesiller için daha iyi bir dünya inşa edeceğiz. Yarın değil, sonra değil, hemen şimdi, bugün…