Prof. Dr. Mehmet Pala
Gıda sanayi, değişen tüketici beklentileri doğrultusunda hızla dönüşerek sağlığı destekleyen, besleyici ve işlevsel ürünlerin geliştirilmesine odaklanmaktadır. Fonksiyonel ve sağlık odaklı gıdalar, sadece temel beslenme ihtiyacını karşılamakla kalmayıp aynı zamanda vücut fonksiyonlarını iyileştiren, hastalıklardan korunmayı destekleyen ve yaşam kalitesini artıran önemli çözümler sunmaktadır.
Sağlıkla ilişkilendirilen gıda ürünleri, bireylerin beslenme alışkanlıklarını iyileştirmekle kalmaz, uzun vadede sağlık sistemleri üzerindeki yükü de azaltır. Özellikle diyabet, kanser ve kap-damar hastalıkları gibi kronik rahatsızlıklardaki artış, bu yaklaşımı daha kritik hale getirmektedir. Örneğin ülkemizde yılda 250 bin yeni kanser vakası tespit edilmekte ve toplumun %15’i diyabet hastası olmaktadır. Avrupa’da obezite ve mental sağlık sorunları açısından ilk sırada yer almamız ise bu konuda farkındalık yaratmanın aciliyetini ortaya koymaktadır. Nitekim beslenme ve gıda tercihleri, kronik hastalıkların oluşumunda %40-60 arasında etkili olmaktadır.
Günümüz tüketicileri, artık yalnızca lezzetli ve doyurucu değil, aynı zamanda sağlık üzerinde olumlu etkileri olan ürünleri talep etmektedir. Özellikle COVID-19 pandemisi, bu eğilimi daha da belirgin hale getirerek bağışıklık sistemini destekleyen ürünlere olan ilgiyi artırmıştır. Bu durum, sağlık odaklı gıda pazarının genişlemesine ve gıda sanayinin daha stratejik bir yaklaşımla hareket etmesine zemin hazırlamaktadır.
Gıda- beslenme bağlamında sağlıkla ilişkilendirilmiş gıda ürünlerinin geliştirilmesi, gıda sanayinin geleceğine yönelik stratejik bir büyüme alanı olarak ele alındığında, daha geniş ve kapsayıcı bir konseptin benimsenmesini gerektirmektedir.
Drug-Food Konsepti: Sağlık odaklı inovasyonların merkezinde yer alan “Drug-Food” konsepti, gıdaların ilaç olmayan ancak ilaç gibi etkiler gösterebilen bir çerçevede ele alınmasını sağlamaktadır. Bu yaklaşım, biyoaktif bileşenlerle zenginleştirilmiş ürünler aracılığıyla kronik hastalıkların önlenmesi ve yönetilmesine yönelik yenilikçi çözümler sunmaktadır. İlaç ve gıda arasındaki sınırları bir anlamda kaldıran bu konsept, hem birey sağlığını iyileştirme potansiyeline sahip ve hem de toplumsal sağlık harcamalarını azaltmaya yönelik bir imkân olarak görülmelidir.
Bilimsel araştırmalar ve teknoloji destekli üretim yöntemleri, “Drug-Food” konseptinin gelişimini hızlandırmaktadır. Özellikle kişiselleştirilmiş beslenme trendi, bu alandaki inovasyonları daha spesifik ve hedefe yönelik ürünlerle genişletmektedir. Yapay zekâ destekli beslenme modelleri, biyoaktif bileşenlerin etkilerinin analiz edilmesi ve yeni üretim tekniklerinin geliştirilmesi bu sürecin ayrılmaz parçalarıdır.
Gıda ürünlerinin etiketinde sağlık beyanı yapmak, çeşitli regülasyonlar ve standartlar gereği zor ve karmaşık bir süreçtir. Mevcut yasal düzenlemelere göre sağlık beyanı yapılabilmesi için geniş kapsamlı klinik araştırmalara, bilimsel kanıtlara ve resmi onay süreçlerine ihtiyaç vardır. Bunun temel nedeni, tüketiciyi yanıltmamak ve sağlık iddialarının bilimsel olarak doğrulanmasını sağlamaktır. Acaba bir gıda ürününün insan sağlığına zararlı olmadığı konusunda bilimsel veriler ortaya konarak ve bu gıdanın içerdiği biyoaktif maddeler esas alınarak belli bir hastalığın oluşmasını engellediği konusu etikette bir şekilde yer alabilir mi? Sonuçta insan sağlığına zarar vermeyen ancak hastalık oluşmasını engelleyen bir gıdadan bahsediyoruz. Ancak yine de konunun bilimsel ve yasal çerçevede tartışmaya açılması gerektiğini düşünüyorum.
Gıda sanayi, ürünlerinin sağlıkla ilişkilendirilmiş faydalarını doğru ve etkili bir şekilde iletebilmek için mevcut yasal sınırlamaları göz önünde bulundurmalıdır. İçerik odaklı ve bilimsel verilere dayalı açıklamalar, tüketici eğitimi ve üçüncü taraf sertifikasyonları gibi stratejiler, doğrudan sağlık beyanı yapmadan ürünlerin besleyici ve sağlığa ilişkin özelliklerini vurgulamaya yardımcı olabilir. Bu tür yaklaşımlar, tüketicinin bilinçli bir şekilde sağlıklı seçimler yapmasına katkı sunarken, gıda sanayinin de ürünlerini sağlık konseptiyle ilişkilendirmesine olanak tanır.
“Drug-Food” konsepti, fonksiyonel ve sağlık odaklı gıdaların geleceğini şekillendiren yenilikçi bir yaklaşımı temsil etmektedir. Bu ürünlerin, ilaçsız tedaviye katkı sağlayabilecek potansiyel, bilimsel araştırmalar ve inovasyonlarla daha da güçlendirilebilir. Bu dönüşümün gerçekleşebilmesi için yasal düzenlemelerin güncellenmesi ve sektörün bilimsel iş birliklerini artırması gerekmektedir.
Sonuç olarak, gıdaların sağlıkla ilişkilendirilme biçimlerinin ve bu alandaki yasal/bilimsel altyapının geliştirilmesinin tartışmaya açılması büyük önem taşımaktadır. Nihai hedef, toplum sağlığını iyileştirmek ve ülkenin sağlık harcamalarını azaltmak olmalıdır. Gıda sanayinin bu sürece öncülük etmesi, bireysel ve toplumsal sağlığa yönelik kalıcı bir değişimin temelini oluşturacaktır.