COVID-19 Sonrasında Türkiye’yi ve Dünyayı Neler Bekliyor?

COVID-19 Sonrasında Türkiye’yi ve Dünyayı Neler Bekliyor?

COVID-19 Sonrasında Türkiye’yi ve Dünyayı Neler Bekliyor?

Çok yönlü bilim insanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, koronavirüs salgını ve sonrasına ilişkin değerlendirmeler yapmak üzere TGDF Akademi’nin davetlisi olarak düzenlenen  videokonferansa katıldı. İnsanın dünyayı hor kullandığına dikkat çeken Saltık, evrende varlığımızı sürdürmek istiyorsak “sürdürülebilir yaşam” konusunda adımlar atmamız gerektiğinin altını çizdi.

Hekim, sağlık hukuku ve kamu yönetimi uzmanı, siyaset bilimci olarak tanınan çok yönlü bilim insanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, koronavirüs salgını hakkında değerlendirmelerde bulundu. Saltık son 30-35 yılda AIDS, Ebola, SARS, MERS gibi onlarca hastalığın ortaya çıktığına veya yeniden görülmeye başlandığına dikkat çekerek küresel sağlık sorunlarının günden güne çeşitlendiğini ifade etti.

“Sürdürülebilir Kalkınma” yerine “Sürdürülebilir Yaşam”

Dünyayı hor kullandığımızı söyleyen Saltık, biz çoğaldıkça yabani yaşamın köşeye sıkıştığını, bunun da yeni hastalık etmenleri ile içli dışlı bir hale gelmemize neden olduğunu belirtti. Saltık’a göre sürdürülebilirlik artık bir beka sorunu haline geldi. Bu nedenle evrende varlığımızı sürdürmek istiyorsak “sürdürülebilir kalkınma” yerine “sürdürülebilir yaşama” çabasında olmamız gerekiyor.

TGDF Akademi’nin konuğu olarak katıldığı telekonferansta Covid-19 salgınının başlangıcına ve günümüzde geldiği noktaya değinen Prof. Ahmet Saltık’ın konuşmasından satırbaşları şöyle:

“Sınırlardan karantina şartları sağlanmadan 358 bin kişi geçti”

“Çin, yeni koronavirüs hastalığı ortaya çıktıktan sonra, BM üyesi tüm ülkelerin zorunlu olduğu şekilde, 31 Aralık 2019’da salgını dünyaya bildirdi. Daha önce SARS salgınında geciktiği için eleştirilen Çin bu sefer elini çabuk tuttu. Ancak insandan insana bulaşma özelliği SARS’a göre daha yüksek olan ve Covid-19 olarak adlandırılan bu yeni hastalık dünyaya hızla yayıldı.

Virüsün dünyaya duyurulmasından, Türkiye’nin ilk vakayı açıkladığı 11 Mart’a kadar geçen sürede yeterli önlem alınamadı. Sınırlar çok geç kapatıldı. Sınırlardan karantina şartları sağlanmadan ülkeye giren 358 bin kişi farklı şehirlere dağıldı. Bunların takibi de yapılmadı. Özellikle İran’dan çok fazla giriş oldu ancak vakalar hep Avrupa’dan gelenlere bağlandı. Aynı şekilde, Suudi Arabistan’da virüs latent durumdayken oradan gelen çok insan oldu, bunların da takibi yapılmadı.”

“Normalin üzerinde ölüm sayısı Covid-19 olarak açıklanandan fazla”

“Ülkedeki virüsün RNA tipi belirlenirse hastalığın kaynağı da kesin olarak belirlenebilir. Bu çalışma Bilim Kurulu’nun önerisiyle yapılmadıysa bir an önce yapılmalı, yapıldıysa elde edilen veriler salgının kontrol altına alınmasına katkı sağlamak adına paylaşılmalı. Yapılan araştırmalara göre içinde bulunduğumuz dönemde son beş yılın ortalamalarının üzerinde ölüm gerçekleşiyor. Aradaki fark istatistiksel olarak önemli bir fark. Aradaki farkın ancak bir kısmı Covid-19’a bağlı ölüm olarak açıklanıyor. Bunlar çıkarıldığında, son dönem yaşanan ölümlerdeki fazlalığın nedeni ne bilinmiyor. Defin kayıtlarında yazılan nedenler açıklanmıyor. Sağlık Bakanlığı hallen verilerin paylaşılması noktasında şeffaf değil. Veriler Sağlık Bakanlığı’nın tekelinde olmamalı. Bilim camiası verilere erişebilirse konuya katkı sağlayabilir.”

Prof. Dr. Ahmet Saltık Türkiye’de ve dünyada salgının durumunu şöyle özetledi:

“Vaka artış hızı yüksek, ölüm oranı düşük”

“Türkiye’de ilk vaka ilan edildiğinde dünyada 126 bin olgu vardı. Türkiye nüfusu dünya nüfusuna kıyaslandığında %1 gibi bir payı var. Aynı şekilde veriler oranlandığında Türkiye’nin 11 Mart’ta 1200 hastası olmalıydı. Diğer yandan, halihazırda dünyada 3 milyona yakın vaka var. Kıyasladığımızda Türkiye’de 30 bin vaka olmalıydı, ancak 100 bin vaka ile 7’nci sıradayız. Olması gerekenin 3 katı olgu var. Çin’in 80 günde geldiği sayıya Türkiye 40 günde gelmiş oldu. Bu durum ya salgının iyi yönetilemediğini, ya da 11 Mart’tan önce bilmediğimiz çok sayıda vaka olduğunu gösteriyor.

Ülkemizde iyileşme sayıları dünyaya göre iyi, ölüm oranları %2,3’te kalıyor olağanüstü başarılı. Ancak vaka sayıları büyük bir hızla tırmanırken ölümlerin düşük kalması şaşırtıcı. Bakanlık bunu erken tanı ve tedaviye bağlıyor, ancak erken tanı olsa yoğun bakım ihtiyacı olan hastanın daha az olması gerekir. Erken tanı hastaneye gelince değil; henüz bulgu ve belirti göstermezken, kişi toplumun içindeyken konulan tanıdır. Toplumda çok fazla hasta var. Biz aktif olarak hasta takip etmiyoruz. Dünya Sağlık Örgütü’nün her zaman önerisi “Test, test, test”. DSÖ günlük 40 milyon test yapılırsa yükselişin durdurulabileceğini öngörüyor. Bunun Türkiye’ye uyarlaması günlük 440 bin test.”

Prof. Dr. Ahmet Saltık’ın salgınla ilgili değerlendirmeleri ise şu yönde oldu:

“Sağlıkta birinci basamak güçlendirilmeli”

Öncelikle salgının uluslararası toplumun bir üyesi olarak insan onuruna yaraşır şekilde, saydamlık ve dürüstlük içinde yönetilmesi gerekmektedir. Bu uluslararası topluma karşı bir sorumluluktur. Bilimsel akılcılık dışında hiçbir seçenek dikkate alınmamalıdır. Bilim Kurulu kararları uygulanmalıdır. Hükumetin birinci görevi yaşam hakkının korunmasıdır.

Yataklı olmayan sağlık kurumlarının güçlendirilmesi gereklidir. Hiçbir salgın hastanede yenilemez, birinci basamakta toplum içinde yenilir. Türkiye sağlıkta dönüşüm sürecinde birinci basamağını kaybetmiştir. Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün yeniden canlandırılması gereklidir, kurumlaşma gereklidir. Sağlık çalışanları yetersizdir. Hemşire kıtlığı çok ciddi durumdadır. Nitelik ve nicelik açısından sağlık personelinin iyileştirilmesi gereklidir. Koruyucu sağlık hizmetlerinin öne çekilmesi gereklidir. Sağlık ocaklarının açılması, aile hekimliği sisteminin kapatılması, sağlık hizmetinin nüfus temelli değil bölge temelli verilmesi gereklidir.”

“Kapı kapı dolaşılarak test yapılmalı”

“DSÖ’nün önerdiği şekilde, kapı kapı dolaşılarak yüzbinlerce insana test yapılmalı, taşıyıcılar yakalanmalı, tedavi edilmelidir. Hafta sonu sokağa çıkma yasakları yeterli değildir. Bu dönemlerin test yapmak suretiyle değerlendirilmesi gereklidir.

Aşı ve ilaç üretebilecek düzeyde sağlık Ar-Ge’si geliştirilmeli, BSL 4 (biyogüvenlik düzeyi 4) ulusal laboratuvarlar açılmalı, moleküler biyolojiye öncelik verilmelidir. Türkiye bir eşgüdüm içinde çalışmalıdır. Cumhurbaşkanı Başkanlığında bir Ulusal Salgın Yönetim Merkezi kurulmalıdır. Afet planları belirlenmelidir. Bu salgında gördük ki Sağlık Bakanlığı’nın afet planı yoktur. Testlere karar verilememiş, sahra hastaneleri açılamamış, personel eksikliği giderilememiştir.”

“Nüfus planlaması ve tasarruflu yaşama geçmek gerekiyor”

“Salgının akut, orta ve uzun vadede çok sektörlü etkileri olacaktır. En fazla etkilenecek sektörlerden biri gıdadır. Türkiye kendine yeterliğini yitirmiştir. Kısa ve uzun vadede mikro ve makro planların ortaya koyulması şarttır. Konunun mali ekonomi boyutu ele alınmalıdır. Devletin öncülüğünde ılımlı devletçilikle karma ekonomiye geçilmelidir.

Prof. Dr. Ahmet Saltık, başka salgın ve doğal afetlerin de yaşanabileceğini göz önünde bulundurarak toplum ve ülke olarak yapılması gerekenleri ise şöyle sıraladı: “Mutlaka nüfus planlaması yapılmalı, her aile bir çocuk yapmalıdır. Toplum tasarruflu yaşama geçmelidir. Yoksulluk ve işsizlik gündemin en tepesine koyulmalı, gelir dağılımının iyileştirilmesi gereklidir. ‘Sürdürülebilir kalkınma’ yerine ‘sürdürülebilir yaşam’ anlayışı koyulmalıdır.”

 

Related Articles

Close