TGDF Akademi COVID-19 Konferansları çerçevesinde süt ve süt ürünleri sektörünün sorunları masaya yatırıldı. Sektörün salgın olsun olmasın her zaman sefer görev emri halinde savaştığı belirtilen konferansta, en büyük sorunun süt üreticisine yapılan ödeme ile perakendeciden yapılan tahsilat arasındaki dengesizlik olduğu vurgulandı.
COVID-19 salgınının süt ve süt ürünleri sektörü üzerindeki etkisi TGDF Akademi’de masaya yatırıldı. SETBİR Yönetim Kurulu Başkanı Tarık Tezel moderatörlüğünde düzenlenen video konferansta süt ve süt ürünleri sektörünün önde gelen isimleri sektörün durumunu ve geleceğini değerlendirdi.
Konferansa Aynes Genel Müdürü Murat Hocalar, Pınar Süt Genel Müdürü Gürkan Hekimoğlu ve Eker Süt Ürünleri Genel Müdür Yardımcısı Hamit Can konuşmacı olarak katıldı.
Tarık Tezel: “Tedarik zinciri halk sağlığı ve ekonomi için kritik öneme sahip!”
Gıda sistemlerinde Üretici (Çiftçi), Hayvansal ve Bitkisel üretim, hasat, ara nakliyeler, işletmelere nakliyeler, işleme, muhafaza, pazarlama faaliyetleri, perakende kanallarına nakliyeler, perakende, halkaları ciddi bir tedarik zinciri organizasyonudur. Adeta bir domino etkisine açık, bütüncül ve son derece risklere sahip bir zincirdir bu.
Üstelik risk çok yönlü ve çeşitlidir. Öyle ki; bu zincirin içindeki halkalardan biri, bırakın kırılmayı, zayıflasa dahi üretimden son tüketiciye kadar, sonuç olarak, hem halk sağlığı, hem de ulusal ekonomi zarar görür.
Bu risk unsurlarının kök nedenlerinden biri de ölçek ekonomisi ve tedarik planlamasıdır. Talep ve stok yönetimindeki planlama hataları ile bir yandan israf, bir yandan arz fazlası stokları, diğer yandan da stok yetersizlikleri ile karşılaşılabilir.
Türkiye hayvancılıkta nerede?
FAO verilerine göre gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki bu sorun farklılık arz ediyor. Gelişmekte olan ülkelerde kayıpların %40’ı hasat ve işleme düzeylerinde gerçekleşirken, gelişmiş ülkelerde ise kaybın %40’ı perakende ve tüketici düzeyinde gerçekleşiyor. Yani gelişmekte olan ülkelerde verimsizlik ve kalite maliyetleri, gelişmiş ülkelerde de israf maliyetleri ortaya çıkıyor.
Ülkemizde 17 milyon Yedi Yüz Bin büyükbaş ve 41 milyon küçükbaş baş hayvan ile yılda 23 milyon ton süt üretiliyor. Bu rakamlar bizi Dünyada Sekizinci, AB ülkeleri arasında da Üçüncü konuma oturtuyor. Ancak bu üretimin karşılığında Halkımızın ihtiyacı olan Dünya Standartlarında ve Türkiye Yasa ve Yönetmeliklerine uygun sağlıklı ürünler, bu üretimin ancak %45 i ile tüketicimize ulaşabiliyor.
Geri kalan %55 ise denetimsiz, açıkta satılan, izlenebilirliği olmayan ve büyük oranda ambalajsız veya uygun olmayan ambalaja sahip ürünler. İşe bu perspektiften baktığımızda da yukarıda sözünü ettiğimiz Dünya veya AB sıralamalarının maalesef içine giremiyoruz.
“Güncel sorunumuz güçlü bağışıklık ve sağlıklı beslenme”
Bugün temel güncel sorunumuz sağlık, güçlü bağışıklık sistemi, sağlıklı beslenme. Bu sorunlar, ülkemiz için maalesef bugünün sorunları değildir. Biz öteden beri hep buna dikkat çekiyorduk. Bilgi kirliliğine, halk sağlığı risklerine, haksız rekabete sürekli dikkat çekiyorduk. Şimdi hayat bunun önemini bize maalesef çok sert gösterdi.
Sektörün bilinen, sorumluluk üstelenen markaları bugüne kadar üretim sistemlerini, birincil üretimden, tüketicinin sofrasına kadar olan zinciri zaten tehlike analizleri ile kritik kontrol noktalarında tüm sağlık ve kirlilik risklerini bertaraf ederek yönetiyor. Yani bizim için Süt Sektöründeki Sanayi İşletmeleri için 360 derece temizlik, maske, eldiven vb. zaten hayatımızda olan unsurlardı. Bunu kayda geçmekte fayda var.
Murat Hocalar: “Sektör, süt mucizesi için savaşıyor”
Süt ve süt ürünleri sektörü sefer görev emri aldı, savaşıyor. Bu savaş her zaman vardı, COVID-19 ile şiddetlendi. Savaşılan konu süt mucizesi için. Süt insanın yaşaması için gerekli her türlü besin maddesini içinde barındıran tek madde. Verilen savaş bu gıdanın çocuklara, annelere ulaştırılabilmesi için.
Salgın bu noktada kalmayacak. Gelecekte de çok farklı salgınlarla mücadele edilecek. Ülkemizde başka bir salgın çıkarsa buna sokak sütleri ile mi müdahale edilecek, yoksa gıda güvenliği şartları sağlanmış sütlerle mi? Süt sektörü pandemiden güçlenerek çıkacaktır. Pandemi, insanların gıda güvenliğine ulaşmasının bilim ve akıl yoluyla olacağı gerçeğini çok net bir şekilde ortaya koymuştur.
Süt sanayiinin uzun zamandır verdiği mücadele birbiriyle değil. Süt lobi faaliyetleriyle her gün kayıt dışına; ervraksız, vergisiz, sağlıksız, kontrolsüzlüğe itilmektedir. Şu anda yıllık 20-23 milyon ton üretilen sütün %45’i kayıt altındadır. Yurt dışında, gelişmiş ülkelerde ise bu oran %98’dir. COVID-19 kayıtsız ekonomiyi gündemden çıkarmak için bir fırsattır. Gerekirse sanayi, kamu ile kafa kafaya vererek bunun mücadelesini etkili şekilde vermelidir.
“Sektör, süt mucizesini halka ulaştırmak için mücadele ediyor”
Sektör Sağlık Bakanlığı’nın vurguladığı 14 güvenlik önlemi üzerine 14 daha ekleyerek süt mucizesini insanlara ulaştırmak için mücadele vermektedir. Tüketiciyi koruma rolü basiretli şekilde üstlenilmiştir. Bu rolde kamu dahil tüm paydaşlar sektöre destek vermeye devam etmelidir.
COVID-19 döneminde insan olarak kaybedilen değerler ve bunların korunması gerektiği anlaşıldı. Yapılan alışverişlerin çoğuna ihtiyaç olmadığı anlaşıldı. Şimdi temel ihtiyaçlar barınma ve güvenli gıda. Güvenli gıdanın başında da süt geliyor. Sektör üreticilerin üretimini sağladı, ürünlerin tüketiciye tedarikini sağladı, ama kendisi ikisi arasında sıkıştı.
Sektör yıllardır bir yandan üreticilere yem sağlamaya, %70’i dışarıya bağlı yemi ülkeye sokmaya çalışırken, bir yandan da üreticiden sağlıklı ve kaliteli süt alma mücadelesi veriyor. Yurt dışında %4 yağ, %3,6 protein düzeyleri konuşulurken ülkemizde %3,5 yağ, %3,2 proteine zor ulaşılıyor, bu arada dünyayla rekabet etmeye çalışılıyor. Protein, yağ ve mikrobiyolojik kaliteye odaklanmış bir regülasyon gerekiyor.
“COVID-19 ambalaj ve lojistik sektörlerini zorluyor”
COVID-19 nedeniyle ambalaj, lojistik gibi sektörler zorlanıyor. Döviz artışı, arz talep dengesindeki bozulma gibi nedenler büyük maliyet artışı getiriyor. Sektör arada kaldı, bir çıkış yolu arıyor. Kaliteyle yarışmak gereken noktada, güvenli gıdanın maliyeti ile baskı altında kalan sektör ürünün yağıyla, gramajıyla oynayarak bir çıkış bulmaya çalışıyor.
Bunların regüle edilmesi lazım. Üretici ve tüketici tarafındaki desteklemeleri sistem popülist olmayacak şekilde devreye sokarsa sanayi de rahatlayacak, sektör kaliteyle rekabet eder hale gelecek.
Ülkemiz süt ve süt ürünleri sektörünün korunması için yağ ve proteine yönelik fiyatlandırma, stok yönetimine yönelik depolama destekleriyle en azından sektörün finansal darboğazlarını ortadan kaldıracak bir destek mekanizması, ihracata yönelik de sektörün önünün açılması kriz sonrasında sektörü daha iyi bir noktaya getirecektir.
Oluşacak olan normal, süt sektörünün bugüne kadar içinde bulunduğu anormal durumdan daha normal olacaktır. COVID-19 sektörün toplumdaki rolünü daha keskin bir odağa yerleştirmiştir. Bu bir fırsattır. Sorunlara daha geniş bir süreçte, kamuyla birlikte kapanarak, çok daha ciddi şekilde yaklaşılmalıdır. Rakiplerimiz 2050 yılını planlamış durumdadır.
Gürkan Hekimoğlu: “Sektör standartları salgından önce de çok yüksekti”
COVID-19 başladığında sektör olarak zaten hijyen ve sanitasyon standartları çok yüksekti. Ülkemizin güçlü bir üretim sistemi var. Virüsün gelmesi silkelenmemizi sağladı. Sokak sütçülüğü azalmaya başladı. İhracatımız ise sürüyor. Örneğin ABD’de sütler dereye boşaltılırken ülkemizde tek damla zayi olmadı. Sektör hem üreticiyi, hem tüketiciyi düşünerek sütü işleme yönünde gayret gösterdi.
Sektör, çalışanlarıyla birlikte bir aile. İşletme içinde zaten bilinçli olan çalışanlar bu bilinci evlerine, akrabalarına da yaymış görünüyor. Artık bilim konuşuluyor. Televizyona çıkıp halkı yanlış yönlendirenler bu sıralar görünürde yok. Sektör halka sağlıklı ambalajlı ürünler sunuyor, bunun yanında devlet vergi kazanıyor.
“Sürdürülebilirlik sektör için önemli”
Ürün gamının çeşitliliği önemli. Pastörize süt dünyada yaygın olarak tüketiliyor, ama salgın döneminde UHT süt satışlarda en üste çıktı. ABD’de bazı işletmelerin sütünün dökülmesinin nedeni bazı fabrikaların sadece tek gruba çalışıyor olması. Zincirin bütün parçalarının ne kadar önemli olduğu görüldü. İnsan olarak bir maskenin, bir berberin ne kadar önemli olduğu görüldü. Gıda fabrikaları da dezenfektan üreten, ambalaj kartonu üreten olmazsa çalışamayacağını gördü.
Bir diğer önemli konu da sürdürülebilirlik. Önümüzdeki 10 yıl aile çiftçiliği yılı. Ülkemizde çiftçilerin yaş ortalaması 57. 65 yaş üzeri nüfusumuz %7, yurt dışında ise %30. Gençlerin çiftçiliğe özendirilmesi gerek. Gençlerin istihdamı için daha fazla işletmeye ihtiyacımız var. Sütümüzün %50’si sokakta. Çiftçilerin sütü sanayiye vermesi ile istihdam oluşacak.
Ticaret hayatının içinde vadeler var, ancak süt sektöründe vadelerin dozu kaçtı. Bu sadece Türkiye’de değil örneğin İngiltere’de de böyle. Perakende nakdinin regülasyonla düzenlemeye koyulması gerek. Her şey nakitle dönüyor. Sektör üreticiye ödemesini her ay bittiğinde uzatmadan yapıyor. Sektörün bunun yanında her ay düzenli ödediği elektrik, çalışan maaşları, ambalaj alımları gibi harcamaları var. Marketlere süt ve süt ürünleri karşılığında gelen paranın sisteme girmesi, çarkın dönmesi lazım.
“Süttozu en stratejik ürünlerden biri”
Dünyada sütün %95’i, Türkiye’de %45’i sanayiye gidiyor. Bunun artırılması lazım. Kaliteli üretim kaliteli hammaddeden yapılır. Yüksek teknoloji kullanılması, dünyada rekabetçi olunması lazım. Ülkemizde yakışan bunu geliştirmektir. Daha fazla Ar-Ge, daha fazla teşvik ile yüksek proteinli, bağışıklığı geliştirici ürünler üretebilmeliyiz.
Süttozu Dünya ölçeğinde en stratejik ürünlerden biridir. Devlet gerektiğinde süttozunu stratejik olarak alabilmelidir. Bugün Avrupa’da, ABD’de üretici gerektiğinde bu şekilde desteklenmektedir. Stoklama regülasyonunun iyi oturması lazım. Süttozu, tereyağı gibi ürünlerde Devlet müdahale mekanizması içinde, serbest piyasa mekanizmasına uygun bazit ve yalın tasarlanmış desteklerle hayatı devam ettiriyor olmamız lazım.
Hamit Can: "Ülkemizde süt sektörü dimdik ayakta"
Süt sektörü için her gün olağanüstü. Sektör 365 gün 7/24 çalışıyor. Bu nedenle COVID-19’un sektöre getirdiği ekstrem bir çalışma modeli yok.
Bu dönemde süt üreticisinin hemen hiçbir sıkıntısı olmadı. Sorumluluk sahibi sanayicinin çiğ süt üretiminin hepsini her şartta aldığı görüldü. Bu konuda ABD’de içler acısı durumlar yaşandı, ülkemizde ise yaşanmaması sevindirici. ABD gibi organize bir sistemde bile bu sorunlar olurken ülkemizde olmaması, sektör ve üreticinin birlikte ne kadar iyi çalıştığının göstergesi.
“Süt tesisleri 7/24 çalışmaya devam etti”
Süt sanayiindeki bütün tesisler pandemi döneminde de 7/24 çalışırken aynı dönemde üretimi duran birçok sektör oldu. Bunun pazar ve piyasada yol açtığı daralma nedeniyle ise ciddi bir stok maliyeti oluştu. Sektör çiğ sütü aldı, işledi ve farklı ürünler olarak stoklamaya başladı. AB’de çiğ süt alımında yavaşlama nedeniyle süt fiyatlarında gerileme oldu, Türkiye’de ise bu yönde bir yansıma olmadı. Önümüzdeki 40-50 günlük zor süreç atlatıldığında daha iyi bir süreç bekleniyor.
Sanayicinin asıl sorunu üretip piyasaya arz ettiği ürünlerin ödeme vadeleri. Sanayici süt üreticisine malının bedelini 1 ay içinde öderken, perakendeciye verdiği malın ödemesini 60, 90, 120 güne varan vadelerle alabiliyor. Et ve süt özelindeki bu konu torba yasaya girdi, ancak son anda yine çıkarıldı.
COVID-19 döneminde sektör satışları olarak, perakende tarafı hareketli geçti. Bu kanalda %30-40 artış görüldü. Diğer yandan, ev dışı tüketim sektörü kapanmış olduğu için bu kanal durmuş oldu. Süt sektörü şu anda bunun getirdiği yükleri taşıyor.
“Üretici maliyetlerini yönetemiyor”
COVID-19 ile döviz artışı, yem hammaddesi ithalatında ve maliyetlerindeki artış üreticiye ciddi sıkıntı getirdi. Üretici desteklenmeli ve bu durum çözülmeli. Bu sadece bugünün değil her dönemin sorunu. Üretici maliyetlerini yönetemiyor, sıkıntıyı çiğ süt fiyatlarına yansıtarak çözmeye çalışıyor. Bu konuda kamunun yapması gereken desteklemeler var. Halihazırda yürürlüğe giren desteklemeler yetersiz. Üreticinin sorunu çözülür, çözüm sürdürülebilir olursa süt üretimi artar. Diğer yandan üretim artsa bile kayıt dışına gidebilir. Bunun da önlenmesi için muhtelif tedbirler alınması gerekli.
COVID-19 sanayi için olağan bir durum oldu, ek tedbirlerle üretim süreci devam etti. Ancak saha çalışanları için alınan koruyucu ekipman ek maliyet getirdi. Bunların desteklenmesi gerek.
Ciddi arz fazlası nedeniyle stok maliyeti oluştu. Sütün fazlası farklı şekillerde işlenerek depolandı. Geçmişte Türkiye regülasyon adı altında süt alıp süttozu haline getirerek yurt dışına gönderiyordu. Şu anda bunun bir boyutunu sanayici kendi içinde yapmakta. Bu durumun da desteklenmesi lazım.
“İhracat düşüşte”
İhracat devam ediyor ancak düşüyor. İlk dört ayda yapılan ihracat geçen seneye göre %20 düştü. Bu da sektörü olumsuz etkiliyor. Bu konuda her sektöre yapılan destekler var, ancak süt ve süt ürünleri sektörü çalışmaya devam ettiği için herhangi bir destek ya da bu konuda bir söz alamıyor. Bu durumun çözülmesi önem taşıyor.
Netice olarak 2020 yılı hem Türkiye, hem Dünya için zor bir yıl olacak. Ancak sıkıntılar karşılıklı dayanışma ve yardımlaşma ile çözülebilir. Bu konuda kamuya çok iş düşüyor. Devletin sorunlara çözüm sağlaması lazım. Sanayici üzerine düşeni yerine getiriyor. Sağlıkçılardan sonra salgının kahramanı süt ve süt ürünleri sektörüdür.