TGDF üyesi Meyve Suyu Endüstrisi Derneği’nin (MEYED) ev sahipliğinde 26 Mayıs’ta yapılan 7. Juiceful İstanbul Zirvesi, dünya meyve suyu sektörünü buluşturdu. TGDF Genel Sekreteri İlknur Menlik’in de oturum başkanlığı yaptığı zirvede, meyvenin doğasından gelen şeker gerekçe gösterilerek “meyve suyu kötü” algısı oluşturulmak istendiğine dikkat çekildi, meyve suyunun obeziteden sorumlu tutulamayacağı vurgulandı.
Meyve suyunun tüm yönleriyle masaya yatırıldığı 7. Juiceful İstanbul Zirvesi’nin açılışında MEYED Başkanı Birol İlker Güney, “Amacımız meyve suyu endüstrisinde ürün kalitesini artırmak ve rekabeti iyileştirmek. Bir yandan da sağlıklı beslenme ile ilgili olarak bilinçlendirme ve farkındalık yaratmaya çalışıyoruz” dedi.
Ülkemizde üretilen yaklaşık 1 milyon ton kadar ürünün 700 bin litresini nektarlar ve meyve sularının oluşturduğunu bildiren Güney, halen 150’nin üzerinde ülkeye ihracat yapan Türkiye’nin geçen yıl ihracatının 186 milyon dolar, ticaret fazlasının ise 160 milyon dolar olduğu bilgisini paylaştı.
Meyve suyu obezitenin sorumlusu değil!
Zirvenin ilk oturumunda konuşan MEYED Genel Sekreteri ve IFU Yönetim Kurulu Üyesi Ebru Akdağ da, meyve suyu endüstrisinin gündemindeki konulara değindi. Bilimsel verilere rağmen günümüzde tüketici algısının değiştirilmek istendiğini, ayrı bir algı oluşturulduğunu söyledi. Akdağ, şunları kaydetti:
“Bizim daha bütüncül yaklaşımlara ihtiyacımız var. Daha az tuz, daha az trans yağ, daha az kalori, daha az şeker, ama diğer taraftan daha fazla fiziksel aktivite, daha fazla sebze, meyve, daha fazla eğitime ve ebeveyn yaklaşımına ihtiyacımız var.
Evet, meyve suyu şeker içeriyor, bu da meyvenin kendisinden geliyor. Çok fazla meyve suyu içerseniz, elbette negatif bir etki yaratabilir. Ama çok fazla su içerseniz o da toksik etki gösterecektir.
Meyve suyu endüstrisi obeziteye sebebiyet vermekle suçlanıyor ama AB’de 28 ülkede ortalama meyve suyu tüketimi günde 33,7 mililitre. Bu, 2000 kcal üzerinden bir kadının alması gereken toplam enerjinin yüzde 0,7’sine tekabül ediyor. Türkiye’deki ortalama günlük 0,8 mililitrelik tüketimin, günlük toplam enerjiye olan katkısı sadece 0,02’lik bir yüzdeye tekabül ediyor. Meyve suyunun günlük bir bardak alınması ve bir kişinin alması gereken enerjinin yüzde 4’ünden daha az olması gerektiği söyleniyor. O halde meyve suyunun obezitenin sorumlusu olduğu söylenemez.
Fruktoz hipotezi ile ‘Fruktoz size yağ, yağ da kilo getirir. Meyve suyu kötü’ deniliyor. Bilim diyor ki, insanlarda fruktozun yağ dönüşümü yüzde 5’in, bazı çalışmalarda yüzde 1’in de altında. İddialara delil gösterilen bilimsel çalışmalar ise farelerle yapılıyor ve onlarda bu oran yüzde 60-70’in üzerinde.
İnsanlarda negatif fruktoz etkilerini görmek istiyorsak yediğinin içtiğinin üzerine bir de en az 120 gram fruktoz koymak lazım. Bu da en az 2 litre meyve suyuna karşılık geliyor. Doz da çok önemli. Eğer fruktozun insanları etkilediğini düşünüyorsak o zaman AB’deki etkinin çok daha fazla, hatta 29 kat daha fazla olması gerekir ki, durum hiçte öyle değil.
Obeziteye ilişkin problemler gıda ya da meyve suyu endüstrisi suçlanarak değil, yeni bir yaklaşımla çözülebilir. Muhakkak bilimsel verilerin halka sunulması, medyanın doğru bilgileri alıp halkı, kamuoyunu aydınlatması lazım.”
Meyve suyu endüstrisinin geleceği
Meyve suyu endüstrisinin geleceğine ilişkin değerlendirmeleri de paylaşan MEYED Genel Sekreteri Ebru Akdağ, şu bilgileri verdi:
“Geçtiğimiz birkaç yılda Avrupa’da meyve suyu endüstrisinde düşüşler yaşadık. Avrupa’da yüzde 15’lik bir düşüş, Türkiye’de yüzde 22,5’lik bir artış var. Gelecek tahminlerine bakarsak daha da kötü senaryolar görüyoruz. Türkiye için öngörüler daha iyi görünse de, bizler de endüstri olarak bu negatif etkileri yaşamaktayız.
Avrupa’da kişi başına tüketim 6.7 litre, Doğu Avrupa’da 14.2 litre iken; Türkiye’de halen 07-0,8’lik bir meyve suyu tüketimi, 8,5 litre kişi başına nektar tüketimi var.
Türkiye’de meyve üretimi, kayısı ve armut hariç artıyor. Meyve suyu üretimlerinde yüzde 45,7’lik bir değerle, yıllık bileşik büyüme oranı yüzde 6,5. İhracatta miktarlar artış gösteriyor ama fiyat dalgalanmaları var. Türkiye’nin 163 milyon dolarlık ticaret fazlası var ki, bu büyük bir başarı.”
Beykent Üniversitesi’nden Prof. Dr. Nezih Hekim de, bir gıdanın fazla tüketiminin zararlı olabileceğini, doz prensibinin şeker için de geçerli olduğunu bildirdi. Hekim, “Şu unutulmamalı; karbonhidratın görevi sadece enerji sağlamak değil. Karbonhidratı az aldığımızda, bütün tip şekerleri kestiğimizde kaslarımızı kaybederiz. Bilimsel çalışmalarda fruktozla beslenmiş fareler kullanılıyor. Ama biz fare değiliz. Günde 300-400 gram fruktozu zaten kullanabiliyoruz” dedi.
Avrupa Meyve Suyu Birliği’nden (AIJN) Jan Hermans ise medyadaki olumsuz haberlerle yaratılan tüketicideki meyve suyu algısına karşı başlatılan kampanya hakkında bilgiler verdi. AB’de 2010-2015 döneminde meyve suyu tüketiminde 1 milyar litreden fazla bir kayıp yaşandığını vurgulayan Hermans, “Bilimsel verilerle ve yüzde 100 meyve suyu, sürdürülebilirlik, kalite vurgusuyla, meyve suyunun daha sağlıklı yaşam için uygun içerikleri sunduğu mesajını vererek, meyve suyu gerçeğini anlatacağız” dedi.
Gıda endüstrisine raf perspektifinden bakılmalı!
Zirvenin “Tüketicileri Anlamak” başlığıyla düzenlenen ikinci oturumuna, Türkiye Gıda ve İçecek Sanayi Dernekleri Federasyonu (TGDF) Genel Sekreteri İlknur Menlik başkanlık etti. Sektörde 20’inci yılını tamamladığını vurgulayan Menlik, uzmanların paylaşım ve tartışmalarında işin tüketici tarafının biraz boş geçildiğini düşündüğünü söyledi. Menlik, “Gıda endüstrisine raf perspektifinden bakmadığınız zaman geriye dönük denklemlerde sıkıntıyla karşılaşıyorsunuz” dedi.
Oturumun konuşmacılarından Marka Stratejisti Aljan de Boer, ambalajın tüketici ile iletişim ile kurduğunu belirterek, günümüzün trendlerini “Yalınlık, Özgünlük ve Yeni Etkileşimler” olarak sıraladı. Tüketici için çok fazla seçenek bulunduğunu vurgulayan de Boer, “İnsanlar karışık tercihler karşısında şoka giriyorlar. Yalınlık, özgünlük çok önemli. Tüketiciler ile özgün yönlerinizi paylaşın. Milenyum jenerasyonu dediğimiz, sürekli akıllı telefonlarına bakan Y jenerasyonunun isteklerini kullanın. Rafta seçilen olmak için en önemlisi inovasyonla devam etmektir” diye konuştu.
Sağlıklı yemeyi değil, normal yemeyi öğretmeli!
Oturumda Yeme bozukluğu konusundaki deneyimlerini paylaşan Boğaziçi Üniversitesi’nden Dr. Feyza Bayraktar ise “Yeme bozukluğu, yemeğe odaklı yaşamaktır. Şu an popülasyonumuzun yüzde 85’inde yeme bozukluğu, yemeğe takıklık var. ‘Diyet yapın, şeker yemeyin, dolaşan tavuk yiyin’ mesajlarına maruz kalan insanların daha fazla kilo aldığını görüyoruz. Bu kadar ‘sağlıklı yiyin’ mesajı, aslında insanları daha fazla sağlıksız yemeye itiyor. Obezite önleme programları ve mesajları ile insanlar yemek yedikten sonra suçluluk duymaya teşvik ediliyor, obsesif hale geliyor. İnsanlara sağlıklı yemeyi değil, normal yemeyi öğretmek gerekiyor” dedi.
Gelecek nesil ile iletişim
Porter Novelli Yönetim Kurulu Üyesi Wim Destrijker ise “Gelecek nesil için meyve suyu iletişimi” başlıklı sunumunda, Y neslinin, sektörü etkileme gücüne sahip olduğunu kaydetti. Trendlerden ilkinin kısmen ‘sağlıklı yaşam tarzı’ diye de adlandırılan dengeli yaşam tarzı, ikincisinin güven olduğunu belirten Destrijker, “Yapmamız gereken yeni nesli anlamak. Y jenerasyonu ile iletişim kurmayı öğrenmek çok önemli, alım gücü onların elinde. Ama güven sorunu olan Z jenerasyonunu da diyaloğun içine çekmemiz lazım. 8 saniyede dikkatlerini çekemezsiniz sizden kopup gidiyorlar” diye konuştu.