“Öncelikle Cumhuriyetimizin 100. Yılını İçtenlikle kutluyor, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm Millî Mücadele kahramanlarımızı rahmet, minnet ve şükranla anıyorum.
Osmanlı İmparatorluğu’nun külleri arasından büyük bir irade ve fedakârlıklarla yeni bir devletin kurulmasında, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün kararlı, akılcı, cesaretli, stratejik ve aksiyon odaklı kişiliği büyük rol oynamıştır. Bingazi, Suriye, Balkanlar ve nihayet 1915 yılında Çanakkale’de gösterdiği üstün kahramanlıklarla Mustafa Kemal Atatürk tüm yurtta haklı bir ün ve saygınlık kazanmıştı. O, 34 yaşında Çanakkale zaferinin kahraman komutanı, 38 yaşında 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’da Anadolu Özgürlük Mücadelesi’nin ateşini tutuşturan halk kahramanı, 40 yaşında Kurtuluş Savaşı’nın başkomutanıydı. İşte bu güçlü karizma ve iradeyle bağımsızlık savaşını başlatıyordu. O, milletine inanmış ve güvenmişti.
İstiklal mücadelesinin Kurtuluş Savaşı ile zaferle sonuçlandırılması, Anadolu insanının fedakârlığı ve vatana bağlılığıyla mümkün olmuştur. Kurtuluş Savaşı zaferi, Cumhuriyetin ilan edilmesiyle taçlandırılmıştır. Bu genç Cumhuriyet çok zor koşullarda kurulmuş, ancak ayakta kalmayı ve uluslararası saygınlığı kazanmayı bilmiştir. Bir millete ait olmak ve bir vatana sahip olmak çok önemlidir. Bu nedenle hepimizin bunun bilincinde olması gerekiyor.
Uzun savaş yılları nedeniyle yorulmuş ve çok önemli insanlarını şehit vermiş bir halk vardı. 1923 yılında Türkiye’de nüfus 13,6 milyon, okuma yazma oranı yüzde 10’nun altındaydı. Ülkedeki 40 bin köyün çok azında ilkokul vardı. Türkiye 1923 yılında sadece 337 doktoru olan bir ülkeydi.
Özgürlük kazanılmış, vatan kurtarılmıştı. Şimdi de ekonomik zafer kazanılmalıydı.
Daha Cumhuriyet ilan edilmeden önce 17 Şubat 1923 tarihinde Atatürk İzmir İktisat kongresini düzenler. Burada yaptığı konuşmada, askeri zaferlerin ekonomik gelişmelerle desteklenmesi gerektiğini vurgular.
İzmir İktisat Kongresi’nde tarım ülkenin öncelikli konusu olarak belirlenir. 1924 yılında Tarım Bakanlığı kurulur. Ülkede birikmiş sermaye yoktur. Devlet eliyle kalkınma ve özel sektörü destekleme kararı alınır. 1925 yılında İş Bankası kurulur. İlk tarım sayımı 1927 yılında yapılır.
O dönemde esas olarak buğday, arpa, mısır, pamuk, zeytin, üzüm yetiştirilir. 1933 yılında Yüksek Ziraat Enstitüsü kurulur. Cumhuriyet döneminin ilk gıda sanayi kuruluşu olarak Alpullu ve Uşak şeker fabrikaları 1926 yılında üretime geçer. Daha sonraki yıllarda şeker fabrikalarının sayısı 38’e çıkacaktır.
Şeker fabrikalarının, Türk tarımının mekanizasyonuna ve modernleşmesine çok önemli katkıları olmuştur.
‘Tarım ülkemiz için kritik bir sektör’
Covid-19 salgını, Rusya – Ukrayna ve bölgesel savaşlar ve nihayetinde iklim krizi nedeniyle tarımın ülkemiz için kritik bir sektör olduğunu kabul etmemiz gerekiyor.
Bu nedenle tarım ülkemiz için varlıklı olmak amacıyla değil, varlığımızın korunması ve sürdürülebilmesi için önemli bir sektördür.
Ülkemizin hem temel gıda ürünlerinde kendi kendine yeterli olması hem de ihracatla ekonomimize döviz kazandırdığı için tarım kıymetlidir.
Son yıllarda tarımda maalesef irtifa kaybetmekteyiz. Tarımdaki sorunların artık ne olduğunu biliyoruz. En önemli sorunların başında tarım envanterinin güncel olmaması (veri kaynağı), verimlilik ve ölçeklendirme gibi sorunları sayabiliriz.
İşte tüm bu sorunları çözmek için tarımda bölge ve ürün bazlı yeni modellere ihtiyaç vardır. Bunların hepsini çok iyi bir şekilde yapacak uzmanların ülkemizde bulunduğuna inanıyorum. Konu bu uzmanları bir araya toplayabilmek ve çalışmalarına imkân sağlayabilmektir. Tarım ve Orman Bakanlığı tarım sayımı projesini başlatmış bulunuyor. Bu önemli proje ile tarımın envanteri çıkarılacak ve çok daha amaç odaklı planlamalar yapılabilecektir. Bu nedenle Tarım ve Orman Bakanlığını kutluyorum.
Tarım ve Orman Bakanlığı, “Tarımda Yeni Atılım” projesini başlatmalıdır. Tarımın sorunlarını çözmeden gıda sanayi sorunlarını çözmek ve gelişmesini sağlamak mümkün değildir.
Gıda Sanayisinin Durumu
Gıda sanayimiz gerek kullandığı teknoloji, gerekse ürettiği ürün açısından ciddi bir gelişmişlik gösteriyor. Avrupa ülkelerinden geride değildir. Nitekim bunu Avrupa ve ülkemizdeki süpermarketleri incelediğimizde de görüyoruz.
Gıda sanayimiz ikili bir yapı göstermektedir. Bir yandan ileri teknoloji kullanabilen, rekabetçi gıda işletmeleri, öte yandan merdiven altı denilen kayıt dışı üretim yerleri.
Kayıt dışılık gıda sanayisinde yüzde 30-40’a kadar çıkmaktadır. Kayıt dışı üretim demek, halk sağlığı için risk ve aynı zamanda vergi kaybı demektir. Ekonomik koşulların zorlandığı dönemlerde taklit ve tağşiş artmaktadır. Denetimler önemlidir.
Bu aşamada biraz da KOBİ’lerden bahsetmek istiyorum. Gıda sanayindeki işletmelerin yüzde 90’dan fazlasını KOBİ’ler oluşturmaktadır. KOBİ’lerin 3 temel sorunu vardır: Verimlilik, kalite ve karlılık.
“Ne üretirsem onu satarım” mantığı hâkim. Bu nedenle kalite, verimlilik değerlendirmesi pek yok. KOBİ’lerin ancak yüzde 10’unun verimli çalışabildiği ve yüzde 5’inin de uluslararası rekabete sahip olduğu tahmin ediliyor. Fiyat-maliyet-kalite dengesini de sağlamakta zorlanıyorlar. Temel dayanak ucuz işçilik. Ancak bu da günümüzde avantaj olmaktan çıkmıştır. Durum böyle olunca KOBİ’leri de mercek altına almak ve yalnız bırakmamak gerekiyor.
Verimliliği, kaliteyi ve sonuçta da karlılığı artırmak için KOBİ’lere teknik ve teknolojik destek vermek gerekiyor. Ayrıntıya girmeyeceğim, ancak iyileştirmek mümkün. Ülkemizin bunu yapmaya gücü vardır.
Gıda sanayisinde rekabetçi, verimli çalışan sanayi kuruluşları oluşturmak için Ar-Ge ve inovasyonun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Uluslararası rekabette sadece hammadde veya işgücü ucuzluğuyla rekabet etmek mümkün değil, doğru da değil. Bu da zorlaşmıştır. Bu nedenle Ar-Ge ve inovasyon yaşamsal önem taşımaktadır.
Ar-Ge’de iki alan öne çıkmaktadır: 1. Yan ürünlerin değerlendirilmesi 2. Gıda-Sağlık ilişkisinde yeni ürünlerin geliştirilmesi ve yeni pazar alanlarının yaratılması.
Geldiğimiz noktanın bilincinde olarak, neyi, nasıl daha iyi yapmanın ortak akılla, yol ve yöntemlerini bulmamız önem taşımaktadır. Güvenilir veri ve modellere dayalı stratejiler geliştirmeliyiz.
Gıda sanayisinin Cumhuriyetimizin 100. yılında önemli aşamalar kaydettiğini düşünüyorum. Hem halkımızın sağlıklı gıdalarla beslenmesine hem de ihracatla ülke ekonomisine çok daha fazla katkılar yapacağına içtenlikle inanıyorum. Bu güç ve altyapı var. Önemli olan bu gücü harekete geçirmek ve mevcut imkânları iyi kullanabilmektir.