Türkiye Gıda İnovasyon Platformu (TÜGİP) Sanayi İlişkiler Koordinatörü Prof. Dr. Mehmet Pala:
“Ülkelerin gelişiminde insan faktörü, entelektüel yapısı, algı ve davranışları çok önemli rol oynar. Bu bakımdan Alman mucizesinin arkasında insan tecrübesi ve disiplini vardır”
“Geçen yıl değerli düşünce insanı, eski Turizm Bakanı Sayın M. Tınaz Titiz’in düzenlediği bir zoom toplantısında, ‘Almanlarla Türkler arasındaki algı ve davranış farklılıkları’ konusunu işledik. Bu toplantıda Almanya’da yaşadıklarım ve gördüklerimden hareketle yaptığım sunumda; ‘Neden biz de başaramıyoruz?’ sorusunun cevabını aradık. Yüzyıllık Cumhuriyet tarihimizde önemli aşamalar kaydettiğimizin farkındayım. Ancak olmamız gereken düzeyde değiliz. Bunun birçok nedeni var. Yapamadıklarımız, başaramadıklarımız ya da erişemediğimiz zenginlikler için önce kendimizi sorgulamalıyız. Başarısızlıklarımızın nedenini başkalarında değil, kendimizde aramalıyız diyorum.
Nasıl oluyor da 2. Dünya Savaşı’nda tüm sanayi tesisleri bombalanmış, şehirleri harap olmuş ve 6 milyondan fazla insanını kaybetmiş Almanya, 20-30 yıl içinde dünyanın en gelişmiş ülkeleri arasına girebilmiştir. Tabii ki bu bir tesadüf değil. Ülkelerin gelişiminde insan faktörü, entelektüel yapısı, algı ve davranışları çok önemli rol oynar. Bu bakımdan Alman mucizesinin arkasında insan tecrübesi ve disiplini vardır. Çok çalışmak, iş ve yaşam disiplini Almanların gelişmesini sağlamıştır. İşte burada Almanlar ve Türkler ayrılıyorlar.
Almanların planlı, amaca dönük ve stratejik yaklaşımlarıyla fayda sağlamaya yönelik davranışları önemlidir. Türkler genelde plansız hareket eder ve kısa vadeli düşünürler. Plan yapsalar dahi genelde uymazlar. Almanların akıl ve mantıkla hareket etmelerine karşın Türkler duygu ve sezgileriyle reaksiyon verirler. Ancak Türkler sıcak ilişki kurarlar, yardımseverliğe ve misafirperverliğe önem verirler. Almanlar çoğunlukla beyinleriyle hareket eder, Türkler ise kalplerinin sesini dinlerler. Almanlar ekip çalışmasına yatkındır, Türkler bireysel takılmayı sever ve girişimcidir.
Disiplin ve sorumluluk Almanların en önemli özellikleridir. Bir işin iyi ve zamanında yapılmasına değer verirler. Biz ise işlerimizi zamana yayar ve idare eder şekilde yaparız. Türkler hızlı disipline girerler ama aynı hızla da disiplini bozarlar.
Alman eğitim sisteminde analiz yapmak ve analitik düşünmek çok önemli bir yer tutar, ezber istenmez. Bir işi kökten öğrenmek amaçlanır. Onlar olaylar karşısında neden, niçin sorularını sorarlar. Bu aynı zamanda olaylara, sorunlara bütünsel yaklaşımın sonucudur.
Bizim eğitim sistemimizde sorgulamak, soru sormak pek yoktur. Söylenen kabullenilir. Öğrenci hocasının her dediğini doğru beller, bir sorgulama süzgecinden geçirmez. Hoca da bunu bilir ve dersi istediği gibi anlatır. Karşısında dersi anlamaya çalışan ve sorgulayan bir öğrenci grubunun olmadığından emindir. İşin temeline inilmez, yüzeysel bir bakış vardır. Sorun aile eğitiminden başlayarak, ilkokuldan üniversiteye kadar tüm öğretim sistemimizde yatmaktadır. Öğretilenler birer bilgi balonu gibi kalmakta ve ne işe yaradığı veya kullanılacağı konusunda da bir fikrimiz yok. Durum öyle olunca da her düzeyde ve her yerde işlerimiz ya iyi yapılmamakta ya da geç yapılmaktadır. Aynı şekilde sorunlarımız da birikmekte, çözme zorunluluğu olduğu zamanda pahalıya mal olmaktadır.
Bilenle bilmeyeni, çalışanla çalışmayanı ayırmada yeterli dikkati sarf etmiyoruz. Kişinin neyi, nasıl yapabildiğinden çok itaat etmesini istiyoruz.
Başarmak için kararlı ve amaca dönük çalışmak gerekiyor. Bunun için de bilgiyi nerede ve nasıl kullanacağını bilen nesiller yetiştirmek gerekiyor. Öncelikle aklımızı/beynimizi kullanmayı öğrenmeliyiz. Beyin her türlü sorunu çözme kapasitesine sahiptir. Ancak onu çalıştırmayı ve kullanmayı bilmek gereklidir. Başarılı olmak ve ülke refahının artırılmasına katkıda bulunmak için artık sadece diplomalı değil, neyi ne için öğreneceğini soran, sorgulayan, sorun çözme yeteneği kazanmış bilinçli insanların yetiştirilmesi zorunlu hale gelmiştir.”